ISTRANCALARDA BİR HAZAN GEZİSİ
Efendim,günlerden pazar,aylardan Ekimin 21 i.Vatandaşlık vazifemizi yaparak,rferandum için oyumuzu kullandıktan sonra ,çok sevdiğim bir meslektaşım ve eşini de bu zevki paylaşmak üzere alarak yola çıktık.Yolda,12 şehit haberini alınca hazana hüzün de karıştı.Ama hayat devam ediyordu,yol da,yolculuk ta devam etti.
Bu sefer şanslıydınız,(eh ben de,hazır yazıyı kopyalamak az şans değil..) zira ekibin yazar yarısı da yanımdaydı.Geziyi onun kaleminden okuyacaksınız.Arada benim izahat ve eklemelerim(italik karakterler) olmazsa tabii ki olmaz.Ve kardeş blog(http://www.bizimekip.blogcu.com) dan biraz farkımız olmalı değil mi!
Hafta sonu Istıranca dağlarında rüya gibi bir gezi yaptık. Başlangıcı yağmurluydu ve şansımıza ne çıkarsa razıydık. İnce ince yağan yağmur bir süre gittikten sonra kesildi ve yerini sise bıraktı. Orman içinde yol alıyorduk ve sisler içinde ağaçlar çok gizemli görünüyordu. Sisten hiç bu kadar hoşlandığımı hatırlamıyorum. Hemen tamamen boş yolda yavaş yavaş seyrediyorduk. Daha sonra hava açıldı hatta güneş bile göründü. Yer yer yeşil, sarı ve kızıl yapraklar kısmen dökülmüştü yol kenarlarına; konfeti misal..Ah işte bu manzara..Şu ağaçlar, bu renk..Olgunluğun, kemâlin rengi bu. Baharın taze bir güzelliği varsa sonbaharın da görmüş geçirmiş, kemâle ermiş, meyvasını vermiş, vedalaşmaya hazır, hüzünlü bir güzelliği var. Bazı ağaçlar sanki tutuşmuş; sarısı kızılı alev alev..
Yazarın tasvire çalıştığı manzaralar..biz de tersime(resmetmeye )çalıştık.Ta ki tahayyülünüz kolay olsun.İbadet-i Tefekküriyeye vesile olsun.
Bu sefer şanslıydınız,(eh ben de,hazır yazıyı kopyalamak az şans değil..) zira ekibin yazar yarısı da yanımdaydı.Geziyi onun kaleminden okuyacaksınız.Arada benim izahat ve eklemelerim(italik karakterler) olmazsa tabii ki olmaz.Ve kardeş blog(http://www.bizimekip.blogcu.com) dan biraz farkımız olmalı değil mi!
Hafta sonu Istıranca dağlarında rüya gibi bir gezi yaptık. Başlangıcı yağmurluydu ve şansımıza ne çıkarsa razıydık. İnce ince yağan yağmur bir süre gittikten sonra kesildi ve yerini sise bıraktı. Orman içinde yol alıyorduk ve sisler içinde ağaçlar çok gizemli görünüyordu. Sisten hiç bu kadar hoşlandığımı hatırlamıyorum. Hemen tamamen boş yolda yavaş yavaş seyrediyorduk. Daha sonra hava açıldı hatta güneş bile göründü. Yer yer yeşil, sarı ve kızıl yapraklar kısmen dökülmüştü yol kenarlarına; konfeti misal..Ah işte bu manzara..Şu ağaçlar, bu renk..Olgunluğun, kemâlin rengi bu. Baharın taze bir güzelliği varsa sonbaharın da görmüş geçirmiş, kemâle ermiş, meyvasını vermiş, vedalaşmaya hazır, hüzünlü bir güzelliği var. Bazı ağaçlar sanki tutuşmuş; sarısı kızılı alev alev..
Yazarın tasvire çalıştığı manzaralar..biz de tersime(resmetmeye )çalıştık.Ta ki tahayyülünüz kolay olsun.İbadet-i Tefekküriyeye vesile olsun.
Bu resmi özellikle çektim.Üstteki güzelliklerin zemini olan,bu kara-kuru toprak bu eserin müessiri olabilir mi?
Yolculuğumuz Türkiye'nin kuzeybatısına, İğneada'ya kadar sürdü. Denizle de buluştuk yani. ''Evcil yabani kazlar'' gördük burada..(Hayvansever liman başkanının kanat uçları kesilmediği için,uçabilen evcil kazlarını kasdediyor)
Muharire-i muhteremeniz,Cennetin dahi mühim nimetlerinden olan,yeme-içme faslını pas geçmiş..Limandan tazae lüferleri alıp,denize nazır lokantalarda pişrtip yeme imkanı var.Biz o lezzeti de yaşadık ve şükrettik.
Ve o arada,balıklarımızı pişirttiğimiz lokantanın bahçesinde,İğneada'yı seyreden bir ''güz gülü''de kameramıza takıldı.
Yazarımız da, bahsetmiyor ama,götürdüğü balıkların üzerine kahvemizi beklerken balık tarlasına atf-ınazar eyliyor.Ne düşünüyor bilemem!
Sürpriz bir kararla epeydir planladığımız Dupnisa mağarası gezisini de araya sıkıştırdık. Virajlı, rüya yollar boyunca gidip mağaranın olduğu yere ulaştık.(Tabii yazara göre sürpriz..ben evden çıkarken kafaya koymuştum..yılladır arzu edip te gidemediğim Dupnisa ziyaretini.Hatta misafirler kahvaltı yapmış olsaydı,dönüşe bile bırakmıyacaktım) Kaz dağlarına benzettim biraz. Tam sevdiğim tarz keçi yolu ile gidiliyor girişine. Ve mağara.. Aman Yarabbi!..Ne muhteşem..Taştan bir tavan ama oluk oluk işlemeli.Galeriler..galeriler..Emr-i Rabbaniyi alan taş, su ve yıllar birlikte neler işlemişler.. Çok güzel bir yürüyüş bandı yapılmış. Işıklandırma da iyi. Bu gördüğüm en büyük mağara. Ve çıktığım en uzun merdiven..Çıkarken saat tutmadık ama inerken tam 10 dakikada indik. Düşünün on dakika boyunca inilen merdiven..Çıktık çıktık ve sürpriz: yer yüzüne ulaştık. Dağın bir tarafından girip üstünden çıktık yani..Mağara gezmek falan iyi de bir yere kadar!..İnsanoğlu yeryüzü için yaratılmış. Uçsa da, yüzse de vatanı yerin üstü..Birden ağaçların arasına çıkıverince epek sevindim. Ama geldiğimiz yoldan indik. Mağaranın içinde akan giden bir su var. Rabbimizin yeraltı hazinelerinden biri bu. Dağdan gelme suyun ta kendisi. Sanırım içilebilirdi ama denemedik. Pırıl pırıl görünüyordu. Dibinde tertemiz görünen taşlar. Görmeyenlere mutlaka önereceğim bir mağara Dupnisa Mağarası. Yanılmıyorsam ziyarete açılması oldukça yeni. Istırancaralara yolunuz düşerse gezinizi Dupnisa ziyareti ile taçlandırın.
Etiketler: Tarih, Tefekkür.., temaşa keyfi
2 Yorum:
Geziye eslik edenlerden biri olarak bu paylasımı yasamak bizleri mutlu etti.Bu anlamda yasamsal stres yönetimimize destek oldugunuz için ailece tesekkür ediyoruz. Bu yerlerdeki dogal essiz güzellikleri, hafif nükteler katılmıs edebi bir dilin birlikteliginde, sizlerin penceresinden, tekrar paylasmak ta çok güzel..Elinize, dilinize ve gönüllerinize saglık....
Sevgi ve saygılarımızla
SELVIOGLU AILESI
Nazik yorumunuza teşekkür ederiz.Ayrıca,güzellikler,güzel dostlarla paylaşılınca çok daha güzel oluyor.Şekilde görüldüğü gibi.
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa