ŞEYHLER-MÜRİTLER,ABİLER-KARDEŞLER ve BEDİÜZZAMAN'I DOĞRU ANLAMAK
Üstad Bediüzzaman Hz.den Bize Kalanlar (1)
Müridler,Şeyhlerine ( kardeşler abilerine) karşı kayıtsız şartsız, sarsılmaz bir teslimiyet ve itaat içinde mi olmalı?
Yoksa, Hakkın hatırını her hatırdan üstün tutarak doğruya doğru, yanlışa yanlış mı demeli?
Şeyhine ( veya abiye) muhabbet; gerekirse ve ihtiyaç olursa onu açık bir yanlıştan alıkoymak şeklinde de anlaşılabilir mi?
Eleştirel bakabilmeyi zor da olsa değerli bir emanet, bir vecîbe gibi üstlenmek nasıl olur?
Meselâ Zübeyir Ağabey gibi durup; ( meâlen) '' Üstadım, Risale-i Nur'la ters düşerseniz, elinizi öper ama ben Risale-i Nurla yoluma devam ederim'' demeye ne dersiniz?
Mürid olmak; aklını şeyhinin cebine koymak demek midir? Her ne dese hikmet saymak mıdır?
Mesleğimiz tarikat olmadığı için bilemiyorum.Ama,bizde''Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır.''ağabeylik-kardeşlik ilşkisi söz konusu olduğuna göre,kardeşler,ağabeylerin,şahıslara,şahsi temayül ve tavizlere olan hüsn-ü zan ve şefkatle yaklaşım ve sözlerini risale-i nur süzgeçlerinden geçirmek yerine her ne pahasına olursa olsun tevilemi çalışmalıdır?
Bediüzzaman Hazretleri, sevgili Üstadımız ölçüyü ne güzel koymuş:
''Hiçbir müfsid, "Ben müfsidim" demez, dâima sûret-i haktan görünür, yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez "Ayranım ekşidir." Fakat, siz mihenge vurmadan almayınız. Zîra, çok silik söz, ticarette geziyor. Hatta, benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz; belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın; mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız, bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz. Münâzarât, ss. 47-49.
Cenab-ı Allah, kavramların karmakarışık, değerlerin altüst olduğu, ahir zamanın müthiş şahıslarının zuhur ettiği, dünyevileşmenin diz boyu olduğu, doğru ile yanlış arasındaki mesafelerin kalktığı şu zor zamanda, aczimize merhameten, Risale-i Nur nimetini lütfetmiş. Tâ ki en selâmetli ve kestirme yoldan, Kur'anın asrımıza bakan öğütlerini massedelim, hayatlarımıza tatbik edelim.
Aşağıdaki soruların cevaplarını arayarak daha aktif bir okuma gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum:
Yoksa, Hakkın hatırını her hatırdan üstün tutarak doğruya doğru, yanlışa yanlış mı demeli?
Şeyhine ( veya abiye) muhabbet; gerekirse ve ihtiyaç olursa onu açık bir yanlıştan alıkoymak şeklinde de anlaşılabilir mi?
Eleştirel bakabilmeyi zor da olsa değerli bir emanet, bir vecîbe gibi üstlenmek nasıl olur?
Meselâ Zübeyir Ağabey gibi durup; ( meâlen) '' Üstadım, Risale-i Nur'la ters düşerseniz, elinizi öper ama ben Risale-i Nurla yoluma devam ederim'' demeye ne dersiniz?
Mürid olmak; aklını şeyhinin cebine koymak demek midir? Her ne dese hikmet saymak mıdır?
Mesleğimiz tarikat olmadığı için bilemiyorum.Ama,bizde''Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır.''ağabeylik-kardeşlik ilşkisi söz konusu olduğuna göre,kardeşler,ağabeylerin,şahıslara,şahsi temayül ve tavizlere olan hüsn-ü zan ve şefkatle yaklaşım ve sözlerini risale-i nur süzgeçlerinden geçirmek yerine her ne pahasına olursa olsun tevilemi çalışmalıdır?
Bediüzzaman Hazretleri, sevgili Üstadımız ölçüyü ne güzel koymuş:
''Hiçbir müfsid, "Ben müfsidim" demez, dâima sûret-i haktan görünür, yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez "Ayranım ekşidir." Fakat, siz mihenge vurmadan almayınız. Zîra, çok silik söz, ticarette geziyor. Hatta, benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz; belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın; mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız, bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz. Münâzarât, ss. 47-49.
Cenab-ı Allah, kavramların karmakarışık, değerlerin altüst olduğu, ahir zamanın müthiş şahıslarının zuhur ettiği, dünyevileşmenin diz boyu olduğu, doğru ile yanlış arasındaki mesafelerin kalktığı şu zor zamanda, aczimize merhameten, Risale-i Nur nimetini lütfetmiş. Tâ ki en selâmetli ve kestirme yoldan, Kur'anın asrımıza bakan öğütlerini massedelim, hayatlarımıza tatbik edelim.
Aşağıdaki soruların cevaplarını arayarak daha aktif bir okuma gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum:
Üstad Bediüzzaman Hz.den Bize Kalanlar (2)
Kimseleri Allah'ı sever gibi sevip, Allah'tan korkar gibi korkar mıydı?
Üstadımız dünyayı nereye, ahireti nereye koyuyordu?
Sürekli imana vurgu yaparken ne tür bir imanı kastediyordu?
Neden âzami iktisatla yaşamıştı?
Neden,Medresetüzzehra ideali için kullanırsın,bu milletin hizmetine en iyi sen harcarsın, ne olur kabul et diye,Said Halim Paşanın, bütün mal varlığını bağış teklifine''Beni dünyaya çağırma, ona geldim fena gördüm...''diye cevap vermişti.?
Neden şark umûmi vaizliğini kabul etmemiş, bu şekilde dine daha iyi hizmet ederim, bu mevkileri ben doldurayım hesabı içine girmemişti?
Kimlere Allah için buğz etmiş, bayrak açmıştı?
Deccal ile herhangi bir pazarlığa girmiş, sulh yapmış mıydı? Ona yakın durmaktan (hâşâ) din adına medet ummuş muydu?
Hoşgörüsü sınırsız mıydı? Neleri hoşgörür, neleri ise asla hoşgörmezdi?
Eğer biz elimizdeki nimetin kıymetini bilip sahip çıkmazsak, herbirimiz risaleleri bütün olarak okuyup anlama sorumluluğunu üstlenmezsek, birileri onu istediği gibi evirir çevirir, tanınmaz hale getirir de ruhumuz duymaz. Üstüne bir de alkışlarız...
Kimseleri Allah'ı sever gibi sevip, Allah'tan korkar gibi korkar mıydı?
Üstadımız dünyayı nereye, ahireti nereye koyuyordu?
Sürekli imana vurgu yaparken ne tür bir imanı kastediyordu?
Neden âzami iktisatla yaşamıştı?
Neden,Medresetüzzehra ideali için kullanırsın,bu milletin hizmetine en iyi sen harcarsın, ne olur kabul et diye,Said Halim Paşanın, bütün mal varlığını bağış teklifine''Beni dünyaya çağırma, ona geldim fena gördüm...''diye cevap vermişti.?
Neden şark umûmi vaizliğini kabul etmemiş, bu şekilde dine daha iyi hizmet ederim, bu mevkileri ben doldurayım hesabı içine girmemişti?
Kimlere Allah için buğz etmiş, bayrak açmıştı?
Deccal ile herhangi bir pazarlığa girmiş, sulh yapmış mıydı? Ona yakın durmaktan (hâşâ) din adına medet ummuş muydu?
Hoşgörüsü sınırsız mıydı? Neleri hoşgörür, neleri ise asla hoşgörmezdi?
Eğer biz elimizdeki nimetin kıymetini bilip sahip çıkmazsak, herbirimiz risaleleri bütün olarak okuyup anlama sorumluluğunu üstlenmezsek, birileri onu istediği gibi evirir çevirir, tanınmaz hale getirir de ruhumuz duymaz. Üstüne bir de alkışlarız...
Üstad Bediüzzaman Hz.den Bize Kalanlar(3)
Etiketler: Teslimiyet
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa