ŞEFAATE İNANMAYAN VİCDANINA SORSUN
Haliniz vaktiniz yerinde diyelim. Yanınızda yörenizdeki insanların, hele de birinci ikinci derece yakınlarınızın ihtiyaçlarına bîgane kalabilir misiniz? Hamiyetiniz nisbetinde ihtiyaçlarını karşılamak, yardımlarına koşmak isteyeceksiniz. Çünkü Allah, insana böyle bir vicdan vermiş.
Siz dînî hassasiyetleri gözeterek yaşıyor olsanız da yakınlarınız, meselâ evlatlarınız günahlar içinde yüzüyorlarsa ''bana ne'' diyemez, onları kurtarmak için çırpınırsınız. Çünkü âkıbeti bilir, râzı olamazsınız. Çünkü Allah nehy-i münkeri emretmiştir. Çünkü Allah insanların kalbine rikkat-i cinsiye vermiştir.
Bu, bu dünyada böyle. Bir de hayâlen ahiret yurduna, hesap gününe gidelim; Rabbim size mağfiret etmiş, günahlarınızı bağışlamış, ikram etmiş cennetine sevketmiş. Arkanıza bakmadan gider misiniz, yoksa sağınıza solunuza bakıp, ''sevdiklerim ne halde'' diye merak edip onların da hüsn-ü hallerini görmek mi istersiniz?
Eğer yüz bulacak olsanız, bütün mevcudiyetinizle yalvarmaz mısınız? '' Rabbim, sen affetmeyi seversin, onları da affet!..'' demez misiniz?
Siz istersiniz de evliyaullah istemez mi?
Allah'ın Resulü istemez mi?
Ve Allah, o çok sevdiği,
En sevdiği kulunun,
Hiç bir duasını geri çevirmediği kulunun,
Alemlere rahmet diye gönderdiği kulunun,
Onun bir işareti ile ayı ikiye böldüğü kulunun,
Onun hatırı için güneşi beklettiği kulunun
Ümmetine çok şefkatli o kulunun
Ümmeti için günler, geceler boyu gözyaşı döken o kulunun isteğini geri çevirir mi?
Çevirecek olsa, zaten ona, onca merhameti vermekle tâzip etmiş olmaz mıydı?
Elbette Allah, biz günahkar ümmetini çok seven ve çok sevdiğimiz Efendimiz (s.a.v.) e şefaat yetkisi verecektir, hem de Makâm-ı Mahmud'u. Sırf onu mutlu ve hoşnut etmek için olsa bile verecektir.
O da Allah'a şirk koşmadan iman edenlere, ashabına dil uzatıp incitmeyenlere şefaat edecektir.
Yani,aklı başında olan insan,bahusus müslüman,şefaata nasıl layık olurum,nasıl o şefaata mazhar olurum diye kafa yorup gayret etmeli.
Allah’ım! O seçkin Habîbinin şefaatiyle bizleri iyilerle birlikte Cennete girdir.
''O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.'' Tâhâ: 109
''Onların Alla^h'tan başka yakardıkları şeyler ise şefaat yetkisine sahip değillerdir, ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna.'' Zuhruf: 86
''Bana şefaat (etme yetkisi) verildi.''
Buhari, Teyemmüm 3, Salat 56, 1 Husmus 8; Müslim, Mesacid 3, (521) Nesai, Gusl 26 (1,210-211)
''Ümmetimden (alim, şehid, salih) bazıları var; bir cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder, bazıları bir bölüğe şefaat eder, bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.'' Tirmizi, Kıyamet 11,(2442)
''Es-sebebu ke’l-fâil düsturuyla, bütün ümmetinin bütün zamanlarda işlediği hasenatın bir misli onun defter-i hasenatına girmesi ve bütün kâinatın hakikatlerini, getirdiği nurla nurlandırması, değil yalnız cin ve insi ve meleği ve zîhayatları, belki kâinatı ve semavatı ve arzı minnettar eylemesi ve istidat lisanıyla nebatatın duaları ve ihtiyac-ı fıtrî diliyle hayvanâtın duaları, gözümüz önünde bilfiil kabul olmasının şehadetiyle, milyonlar, belki milyarlar fıtrî ve reddedilmez duaları makbul olan sulehâ-yı ümmeti hergün o zâta (a.s.m.) salât ve selâm ile rahmet duaları ve mânevî kazançlarını en evvel o zâta (a.s.m.) bağışlamaları ve bütün ümmetçe okunan Kur’ân’ın üç yüzbin hurufunun herbirisinde on sevaptan tâ yüz, tâ bin hasene ve meyve vermesinden, yalnız kıraat-i Kur’ân cihetiyle defter-i a’mâline hadsiz nurlar girmesi haysiyetiyle, o zâtın (a.s.m.) şahsiyet-i mâneviyesi olan hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) istikbâlde bir şecere-i tûbâ-i Cennet hükmünde olacağını Allâmü’l-Guyûb bilmiş ve görmüş ve o makama göre Kur’ân’ında o azîm ehemmiyeti vermiş ve fermanında ona tebaiyeti ve sünnet-i seniyyesine ittibâ ile şefaatine mazhariyeti en ehemmiyetli bir mesele-i insaniye göstermiş '' Sözler:424
Siz dînî hassasiyetleri gözeterek yaşıyor olsanız da yakınlarınız, meselâ evlatlarınız günahlar içinde yüzüyorlarsa ''bana ne'' diyemez, onları kurtarmak için çırpınırsınız. Çünkü âkıbeti bilir, râzı olamazsınız. Çünkü Allah nehy-i münkeri emretmiştir. Çünkü Allah insanların kalbine rikkat-i cinsiye vermiştir.
Bu, bu dünyada böyle. Bir de hayâlen ahiret yurduna, hesap gününe gidelim; Rabbim size mağfiret etmiş, günahlarınızı bağışlamış, ikram etmiş cennetine sevketmiş. Arkanıza bakmadan gider misiniz, yoksa sağınıza solunuza bakıp, ''sevdiklerim ne halde'' diye merak edip onların da hüsn-ü hallerini görmek mi istersiniz?
Eğer yüz bulacak olsanız, bütün mevcudiyetinizle yalvarmaz mısınız? '' Rabbim, sen affetmeyi seversin, onları da affet!..'' demez misiniz?
Siz istersiniz de evliyaullah istemez mi?
Allah'ın Resulü istemez mi?
Ve Allah, o çok sevdiği,
En sevdiği kulunun,
Hiç bir duasını geri çevirmediği kulunun,
Alemlere rahmet diye gönderdiği kulunun,
Onun bir işareti ile ayı ikiye böldüğü kulunun,
Onun hatırı için güneşi beklettiği kulunun
Ümmetine çok şefkatli o kulunun
Ümmeti için günler, geceler boyu gözyaşı döken o kulunun isteğini geri çevirir mi?
Çevirecek olsa, zaten ona, onca merhameti vermekle tâzip etmiş olmaz mıydı?
Elbette Allah, biz günahkar ümmetini çok seven ve çok sevdiğimiz Efendimiz (s.a.v.) e şefaat yetkisi verecektir, hem de Makâm-ı Mahmud'u. Sırf onu mutlu ve hoşnut etmek için olsa bile verecektir.
O da Allah'a şirk koşmadan iman edenlere, ashabına dil uzatıp incitmeyenlere şefaat edecektir.
Yani,aklı başında olan insan,bahusus müslüman,şefaata nasıl layık olurum,nasıl o şefaata mazhar olurum diye kafa yorup gayret etmeli.
Allah’ım! O seçkin Habîbinin şefaatiyle bizleri iyilerle birlikte Cennete girdir.
''O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.'' Tâhâ: 109
''Onların Alla^h'tan başka yakardıkları şeyler ise şefaat yetkisine sahip değillerdir, ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna.'' Zuhruf: 86
''Bana şefaat (etme yetkisi) verildi.''
Buhari, Teyemmüm 3, Salat 56, 1 Husmus 8; Müslim, Mesacid 3, (521) Nesai, Gusl 26 (1,210-211)
''Ümmetimden (alim, şehid, salih) bazıları var; bir cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder, bazıları bir bölüğe şefaat eder, bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.'' Tirmizi, Kıyamet 11,(2442)
''Es-sebebu ke’l-fâil düsturuyla, bütün ümmetinin bütün zamanlarda işlediği hasenatın bir misli onun defter-i hasenatına girmesi ve bütün kâinatın hakikatlerini, getirdiği nurla nurlandırması, değil yalnız cin ve insi ve meleği ve zîhayatları, belki kâinatı ve semavatı ve arzı minnettar eylemesi ve istidat lisanıyla nebatatın duaları ve ihtiyac-ı fıtrî diliyle hayvanâtın duaları, gözümüz önünde bilfiil kabul olmasının şehadetiyle, milyonlar, belki milyarlar fıtrî ve reddedilmez duaları makbul olan sulehâ-yı ümmeti hergün o zâta (a.s.m.) salât ve selâm ile rahmet duaları ve mânevî kazançlarını en evvel o zâta (a.s.m.) bağışlamaları ve bütün ümmetçe okunan Kur’ân’ın üç yüzbin hurufunun herbirisinde on sevaptan tâ yüz, tâ bin hasene ve meyve vermesinden, yalnız kıraat-i Kur’ân cihetiyle defter-i a’mâline hadsiz nurlar girmesi haysiyetiyle, o zâtın (a.s.m.) şahsiyet-i mâneviyesi olan hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) istikbâlde bir şecere-i tûbâ-i Cennet hükmünde olacağını Allâmü’l-Guyûb bilmiş ve görmüş ve o makama göre Kur’ân’ında o azîm ehemmiyeti vermiş ve fermanında ona tebaiyeti ve sünnet-i seniyyesine ittibâ ile şefaatine mazhariyeti en ehemmiyetli bir mesele-i insaniye göstermiş '' Sözler:424
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa