Pazar, Haziran 15, 2008

SEYAHAT EDİNİZ,SIHHAT BULUNUZ

HADİS-İ ŞERİFTEN SEYAHATİN SIHHAT VESİLESİ OLDUĞUNU ANLIYORUZ..ELHAK; HER SÖZÜ DOĞRU OLDUĞU GİBİ BU DAHİ ŞEK-ŞÜPHE GÖTÜRMEZ..
BAKTIM Kİ,BİZ HEP UZAK SEYAHATLERİ SİZLERE AKTARIYORUZ..OYSA, SEYAHAT SEYAHATTİR.UZUNU DA SIHHAT VESİLESİ, KISASI DA.
HATTA MÂLUM OLDUĞU ÜZERE,PEK ÇOK YAZARIN YAZISI, FİKRİ VE HAYALİ SEYAHATLERİN İFADESİDİR..
BİZ,KALEMİ ELE ALMIŞKEN,SİZE HAYALİ DEĞİL HAYATIN TA KENDİSİNDEN BİR KAÇ RESİM DAHA YAZALIM İSTEDİK..
ÖNCE BİR FIKRA, TRAKYADAN: MAHALLİ BİR VATANDAŞIMIZ ANLATIR..''ALDIM BİR MURAT 124..TEBE GEZDİM BÜTÜN AVRUPAYI..MALKARADN KEŞAN'A.. ''
ONUN GİBİ,BİZ DE BU SEFER,SİZE BİZİM AVRUPA'DAN, TRAKYA'DAN MANZARALAR SEÇTİK.. AMA, SEYAHATİN BAŞLANGICI,ASYA'DAN, MODA SAHİLLERİNDEN..ÜSTTEKİ RESİM ;23 NİSAN GÜNÜ SAAT;18: 40 TA ÇEKİLMİŞ..ALTTAKİ DE AYNI AĞAÇ..TEVAFUK ETMİŞ..
30 MAYIS SAAT 19:01 DE ALINMIŞ..
(BİRAZ EDEBİYAT YAPAYIM..) RESİMLERİM BENİM EK HAFIZAM DİYE DÜŞÜNÜYORUM. BİNLERCE RESİMDEN HER BİRİNİ YAKLAŞIK OLARAK NEREDE NE ZAMAN ÇEKTİĞİMİ HATIRLARIM..VE BAZAN BÖYLE TEVÂFUK EDEN ENSTANTANELERDE, ZAMANDAKİ DEĞİŞİMİ, MEKANDAKİ ..VE KENDİMDEKİ DEĞİŞİKLERİ DÜŞÜNÜP, KÂH HÜZÜNLENİR KÂH HAZ DUYARIM KENDİMCE..

NEYSE..BURDAN SONRASI DA TRAKYA'NIN ÇORLU CİVARINDAN..GEÇEN PAZAR (8HAZİRAN)GÜZEL BİR YAĞMUR BAŞLAYINCA, DİNMEDEN FIRLAYIP (ARABAYLA)ISLANALIM DEDİK..
GENÇLİKTE BAZAN FAKİRLİKTEN,BAZAN GENÇLİK ROMANTİZMİNDEN, ARABASIZ ISLANMAYI DA TERCİH ETTİĞİMİZ OLMUŞTUR..BİLİNE..
KÖY ÇOCUĞU OLMAKLA BERABER, ÇOK FAZLA ZİRAATTEN ANLAMASAM DA, BU SENE ADANA-ANTAKYA VE TRAKYA'DA HAMDOLSUN GÜZEL YAĞIŞ OLDUĞUNA ŞAHİT OLDUM..CENÂB-I HAK BEREKETİNİ ARTIRSIN MEMLEKETİMİZİN..

BU ARADA,TARLALAR ARASINDA GEZERKEN, BÜYÜK TEFEKKÜR EHLİ, KÂİNAT KİTABININ MÜDAKKİK VE MUHTEŞEM OKUYUCUSU, BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN, GÜZEL TARLALAR ARASINDAN GİDERKEN,TALEBELERİNE; ''MÂŞALLAH, BÂREKALLAH..MAHSULÜ SAHİBİNE..TEMAŞA VE TEFKKÜR ZEVKİ BİZE..'' DEMESİ AKLIMA GELİR..

TARLA KENARLARINDAKİ,GELİNCİKLER, PAPATYALAR DA, EKSTRA TEFEKKÜR BONUSLARI OLUYOR BİZE..







YOLLAR...YOLLAR...
(HERKES GERİSİNİ İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ TAMAMLASIN CÜMLENİN..)

Etiketler: , , , , , ,

BİZİM EVİN(VEYA KEDİLERİMİZİN) HALLERİ II

ŞÜKRİYE,HAMDİ VE YAVRULAR..
ESKİ OKUYUCULAR BİLİR.ŞÜKRİYE,ACZİYETİNE BİNAEN,TAHMİNEN 1-2 AYLIKKEN SOKAKTAN BİZE İLTİCA ETTİRİLMİŞ BİR KEDİCİK İDİ.ŞİMDİ MUHTEŞEM ANNE.ŞU ANDA YAKLAŞIK 14 AYLIK..
HAMDİ;EVDE DOĞMUŞ,3 AYLIKKEN SAHİPLERİ TARAFINDAN ŞEFKATLİ BİR BAKICI ARANIRKEN,BİR KAÇ EV VE EL DEĞİŞTİRİP BİZE KALAN,SANKİ ÇİNÇİLLA KIRMASI.BİRAZ İNSANİLEŞMİŞ(TEMBELLEŞMİŞ)UZUN TÜYLÜ,YUMŞAK HUYLU,CÜSSESİ ZEKASINDAN ÖNDE GİDEN SEVİMLİ ÇOCUKLAR GİBİ 6 AYLIK BİR YAVRU.

ARKADAŞLAR,BİR PAZAR GÜNÜ BAHÇE KEYFİNDE..
AMA ŞÜKRİYE TETİKTE..ZİRA YAVRULAR DA BAHÇEDE..

HAMDİ PEK ORALI DEĞİL.

BİRAZ ABİLİK YAPALIM,UFAKLIKLARIN EĞİTİMİNE KATKIMIZ OLSUN DİYOR.


HİÇ BİR KÖTÜ NİYETİ YOK..

DEVAM EDİYOR..

O DA NE..ŞÜKRİYE DAYANAMIYOR..YETER ÇOK HIRPALADIN DİYE DURUMA EL KOYUYOR.YANİ,HAMDİYE AYAK VE DAYAK KOYUYOR!.

VE HAMDİ PAÇAYI ANCAK KURTARIYOR..
VE..OH BE.YAVRU EĞİTİMİ BENİM NEYİME..

YAVRULAR DA KENDİ BAŞLARINA DEVAM EDİYOR..


BU KARELER DE,YAVRULARIN BAHÇEYLE TANIŞMALARINDAN.

İSTANBULDAN GELEN ZİYARETÇİLERİ EŞLİĞİNDE,ÇİMLERLE TANIŞIYORLAR.

VE ONA HOŞ GELDİN DİYORLAR! MERVENUR ABLALARININ SEVGİSİNİ KARŞILIKSIZ BIRAKMIYORLAR.



EFENDİM,YAZILARI,RESİMLERİ PEŞPEŞE GÖRÜNCE;YAHU NE BOŞ İNSANLAR VAR..İŞ GÜCÜ BIRAKMIŞ,KEDİ OYNATIYOR DEMEYİN..BİZİM DE NORAMAL BİR MESAİMİZ,NAÇİZANE İŞİMİZ GÜCÜMÜZ VAR..HAYATIN AKIŞI İÇİNDE BU GÜZELLİKLERİ GÖRDÜKÇE RESİMLERİNİ ÇEKİYORUZ..SONRA DA BİRİKİNCE TOPTAN SİZ SADIK OKUYUCULARLA DA PAYLAŞMAK İSTİYORUZ BU KEYİFLİ TEFEKKÜR SAHNECİKLERİNİ..PEK SIRALI OLAMYINCA KUSURA BAKMAYIN..

Etiketler: , , ,

Cumartesi, Haziran 14, 2008

BİZİM EVİN(VEYA KEDİLERİMİZİN) HALLERİ I

SIKI DURUN..BUNU DA GÖRDÜK;
EVDE OLAĞAN TAMİART VARDI..KAPI-PENCERE AÇIK AKŞAMA KADAR.BİR ARA ŞÜKRİYE NİN YAVRULARINI SEYRE ÇIKTIĞIMDA,YATAKLARINDA HENÜZ GÖZLERİ AÇILMAMIŞ BİR KEDİ YAVRUSU...
ANLADIK Kİ,BAHÇEDE -SOKAKTA HAYATINI SÜRDÜREN BİR KEDİ BURAYA GETİRİP BIRAKMIŞ..CAMİ AVLUSU NİYETİNE..ŞÜKRİYEYE KOKLATALIM,BAKACAK MI,EMZİRECEK Mİ SORALIM DEDİK..TISSLADI..MECBUREN EVİN DIŞINA BIRAKIP,AZ GERİ ÇEKİLEREK PİSİ,PİSİ DEYİNCE ANNE OLDUĞUNU TAHMİN ETTİĞİMİZ BİR KEDİ YAVRUYU ALDI GİTTİ..BİZ AKIBETLERİNİ MERAK EDİP,DIŞARDA YERLERİNİ TESPİTE ÇALIŞIRKEN,ALT KATTAKİ,ODADAN,ÇOK ZAYIF BİR MİYAVLAMA SESİ DUYDUK..ARAŞTIRINCA,ANNE VE YAVRUYU BU ÇEKMECEDE BULDUK..AÇIK OLAN PENCEREDEN GİRİP BU SFER DE ODADA KEDİ SEVEN OĞLUMUZUN YATAĞININ ÇEKMECESİNİ EV EDİNMİŞTİ..BU SEFER DIŞARI KOYMAYA GÖNLÜMÜZ ELVERMEDİ..ÜSTELİK YEMEK TE KOYDUK ODAYA..GÖZÜ AÇILDI..SERPİLDİ..ANNE KEDİ AÇIK PENCEREDEN GİRİP ÇIKIYORDU..
İŞTE BU RESİMDEKİ O ÇEKMECEDEKİ YAVRU..
BİRGÜN BAKTIK Kİ..BİZİM YAVRU MAALESEF ÖLMÜŞ..ÖMRÜ O KADARMIŞ..
FAKAT BİZ ÜSTELİK TEK GÖZLÜ O KEDİNİN YAVRUSUNA EMNİYETLE BAKMAK İÇİN GÖSTERDİĞİ ŞEFKATLİ GAYRETİ HAYRET VE İBRETLE ANIYORUZ..




BABA KEDİ;YA BUNLAR BİZİM VELETLER DEĞİL Mİ..NE ÇABUK TA BÜYÜMÜŞLER..
BİR PAZAR SABAHI..HAMDİ BEY;MİNDERLERE Mİ YATSAM??
DIAŞRI MI ÇIKSAM??

Etiketler:

ŞÜKRİYE II

''ÇİRKİN KEDİ ŞÜKRİYE ''başlıklı yazıyı,2007nin son ayının,son günlerinde yazmışız.Sergüzeşt-i Şükriyeyi yazmaya devam edeceğiz,bu yazıda da..
Çocuklarımızın doğum ve gelişiminden başka hiç bir canlıyı bu kadar yakından takip etmemiştim.
Çocukları da o kadar takip edebildiğimiz söylenemez,zira henüz çocuklardan anne baba olan yok..
Efendim,lafı uzatmayalım.1.yazıda şükriyenin,alımlı-çalımlı ve de eğitimli gelinlik bir kız olduğunu yazmıştık ya yıl sonunda..bunu duyan mahallemiz kedileri derhal fıtratlarının gereğini,Mart ayını bile beklmeden yapmaya başladılar..bizim şükriye hanım da,bir-iki nazlansa da,ısrarlara dayanamayıp sonunda neslinin devamı için birkaç gece dışarda sabahladı ve sakinleşti.Gündüzden izlediğim -rastladığım kadarıyla hem de 2 tanesiyle evlendi.(tamamen,neslin sıhhatli devamını garantiye almak içün)ve 3-3,5 ay sonra,Nisan sonunda 4 tane nur topu gibi yavru doğurdu..Şeyma hanımın ebeliğinde.Hatta,doğum sabahı ısrarla bizim yatağa gelmek isteyip oarada doğurmaya niyetlenmişti de,kılpayı kendisine hazırlanan odada doğurdu peşpeşe.En akıllı mahluk olan insan oğlunun dr.lar,ebeler nezaretinde binbir müşkilatla yaptığı 1 bebekik doğuma karşılık,4 doğumu 1 saat içinde yapıp,göbeklerini kesip..yalayıp-kurulayıp emzirmeye bile başladı..ve gözü kapalı yavrular hemen memeleri bulup emmeyi çoktan öğrenmişti akşam geldğimde..
şimdi bebelerimiz şükriyenin bize geldiği zamanki yaşı geçtiler sanıyorum..ama durumları hiç kıyaslanmaz..tobul tombul..katıksız anne sütüyle beslendiler..şefkatle bakıldılar..şükriye günlerce odadan,haftalarca evden dışarı çıkmadı..
Şimdilerde,ek gıdalara geçti,şükriye hanım..kendisne verilen etleri alıp yavrulara taşımaya başladı..üstüne üstlük.sofradan ekmek aşırıp katı gıda zamanı geldi diye anlatıyor ufaklıklarailk anneleiği olmasına rağmen,ondaki bu bu bilgi ve beceriyi seyrettikçe 23. sözdeki şu bahsi adeta gözümüzün önünde,an be an evimizde yaşıyoruz;
'' DÖRDÜNCÜ NOKTA İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi imân ve duâdır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder. Şu meselenin binler delillerinden yalnız hayvan ve insanın dünyaya gelmelerindeki farkları, o meseleye vâzıh bir delildir ve bir bürhan-ı kâtidir. Evet, insaniyet imân ile insaniyet olduğunu, insan ile hayvanın dünyaya gelişindeki farkları gösterir. Çünkü hayvan, dünyaya geldiği vakit, âdetâ başka bir âlemde tekemmül etmiş gibi, istidadına göre mükemmel olarak gelir; yani gönderilir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki ayda bütün şerâit-i hayatiyesini ve kâinatla olan münâsebetini ve kavânîn-i hayatını öğrenir, meleke sahibi olur. İnsanın yirmi senede kazandığı iktidar-ı hayatiyeyi ve meleke-i ameliyeyi, yirmi günde serçe ve arı gibi bir hayvan tahsil eder; yani ona ilham olunur. Demek, hayvanın vazife-i asliyesi taallümle tekemmül etmek değildir; ve mârifet kesb etmekle terakkî etmek değildir; ve aczini göstermekle meded istemek, duâ etmek değildir. Belki vazifesi, istidadına göre taammüldür, amel etmektir, ubûdiyet-i fiiliyedir. İnsan ise, dünyaya gelişinde, her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına câhil. Hattâ yirmi senede tamamen şerâit-i hayatı öğrenemiyor. Belki, âhir-i ömrüne kadar öğrenmeye muhtaç. Hem gayet âciz ve zayıf bir sûrette dünyaya gönderilip, bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. On beş senede ancak zarar ve menfaati fark eder; hayat-ı beşeriyenin muâvenetiyle ancak menfaatlerini celb ve zararlardan sakınabilir. Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi taallümle tekemmüldür, duâ ile ubûdiyettir. Yani, "Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikàne terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lûtuflarıyla böyle nâzeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?" bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişemediği hâcâtına dâir, Kàdiü’l-Hâcâta lisân-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır; ve istemek ve duâ etmektir. Yani, aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-i ubûdiyete uçmaktır. Demek, insan bu âleme ilim ve duâ vâsıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidad itibâriyle her şey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esâsı ve mâdeni ve nuru ve ruhu, mârifetullahtır. Ve onun üssü’l-esâsı da imân-ı billâhtır. Hem insan, nihayetsiz acziyle nihayetsiz beliyyâta mâruz ve hadsiz a’dânın hücumuna mübtelâ ve nihayetsiz fakrıyla beraber nihayetsiz hâcâta giriftar ve nihayetsiz metâlibe muhtaç olduğundan, vazife-i asliye-i fıtriyesi, imândan sonra duâdır. Duâ ise, esâs-ı ubûdiyettir. Nasıl, bir çocuk, eli yetişmediği bir merâmını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani, ya fiilî, ya kavlî lisân-ı acziyle, bir duâ eder, maksuduna muvaffak olur. Öyle de, insan, bütün zîhayat âlemi içinde nâzik, nâzenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmânirrahîmin dergâhında, ya zaaf ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla duâ etmek gerektir; tâ ki, makàsıdı ona musahhar olsun veya teshîrin şükrünü edâ etsin. Yoksa, bir sinekten vâveylâ eden ahmak ve haylaz bir çocuk gibi, "Ben kuvvetimle bu kàbil-i teshîr olmayan ve bin derece ondan kuvvetli olan acîb şeyleri teshîr ediyorum. Ve fikir ve tedbîrimle kendime itaat ettiriyorum" deyip küfrân-ı ni’mete sapmak, insaniyetin fıtrat-ı asliyesine zıd olduğu gibi, şiddetli bir azaba kendini müstehak eder. ''

Şanslı ve mutlu anne..çocukluğu yetim geçti ama,sonrasında Allah,birilerini ona bakmakla görevlendirdi..
ve şanslı yavrular..4ü bir yerde...

Nasıl şefkaltle sarılıp,sarmalamış..


Ta 3 aylık olana kadar,yavruların kaka yapmadığını da bunlardan öğrendim..bakım ve temizliklerini anne yapıyor..ek gıda alana kadar,ortalarda hiç atık yok..!
Anne kadar yavru da mutlu..bunları seyrederken,insan da şefkat ve rahmetin mücessem halini görüyor,zevkediyor,zevk alıyor..,telezzüz ediyor..



Gelen gidene karşı tetikte..bir defasında,camı açık görüp giren kendisinden oldukça cüsseli bir kediyi(hem de muhtemelen babalardan biriydi)öylesine hırpalayıp korkutmuştu ki..hayvanı saklandığı yerden zor çıkardık.



BU DA,DİĞER KEDİMİZ HAMDİ...YEGENLERİNİ OYNATIYOR..OYANAYAN DA MUTLU..OYNATAN DA..VE SEYREDEN DE..

Etiketler: , ,