Salı, Ocak 30, 2007

BİZİM AKRABALARDAN..FIKRA GİBİ


Çok sevdiğim, çok çileli, çok muhterem bir yakınımız, sağlık sorunları artınca doktora gidiyor. Doktor soruyor:
-Şikayetin nedir teyze?
-'' Hâşâ'' diyor bizim mübarek.'' Rabbime karşı ne şikayetim olabilir?..Hiç bir şikayetim yok!..''


Bizde mübârek akraba çok. Bir başka teslimiyet örneği:
Yeni evli kızı hasta olunca babası , çok üzgün olan damadını teselli ediyor, (Allah-ü âlem hastalık ölümcül değil..)

'' Allah kızımı îmandan ayırmasın. Ölürse seni de kardeşlerden bir nur talebesi ile evlendiririz.''

Ölümle öylesine barışık, tevekkül had safhada..

Allahtan kızı babasını tanıyor da, ne demek istediğini biliyor ve onu çok seviyor.

Bu bana başka, latîf bir teselliyi hatırlatıyor;
Biz hacda iken, o zamanlar küçük bir çocuk olan ve bizi özleyip ağlayan kızımı arkadaşı teselli ediyor;
'' Üzülme, orada ölenler şehit hükmündeymiş...''

Bir başka yakınımız ( ''adamın biri'' yerine ikâme ediyorum),17 Ağustos depreminde Küçükyalı'da askerdi. Depremden hemen önce rüyasında kendisini ölmüş olarak görüyor. Deprem başlayıp herkes panik içinde kaçışırken, yatağında oturup, uyku sersemliği ile şöyle düşünüyor: '' Ben zaten ölüyüm, bana birşey olmaz!..''

Bir başka hanım yakınım, deprem başladığında, tekbir getirerek yataktan fırlayan kocasını teskin etmeye çalışıyor: '' Korkma korkma!..Deprem oluyor.''


Hazır cevaplarıyla meşhur bir akrabam henüz nişanlıyken,sevgililer günü bid'atı vesilesiyle hediye isteyen nişanlısına,''hayatım biz sevgili değiliz ki,nişanlıyız..''diye hayati bir espri yapmıştı..(Not;evlilik gayet güzel devam ediyor..ancak düğünden sonra böyle bir espri yaptığı görülmedi!)

Etiketler:

ALLAH'I VEKİL KABUL EDEBİLMEK




''Hasbunallahu ve ni'mel vekil''
Yani '' Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.'' (Âl-i İmran: 173)

Bu benim en sevdiğim virdim..

4. Şuada, 5. Bâbda ve evrad-ı kudsiyede ne güzel açılmıştır bu sonsuz hazine.

Evet Allah dünyamıza da yeter ahiretimize de.
Dünyaya ve ukbâya dâir her ne kadar emelimiz varsa Allah bize yeter.
Bizi kaygılandıran, korkutan herşeye karşı Allah bize yeter.
Zayi oluyor gibi görünen binler hukuklar için Allah bize yeter
Umum güzel mevcûdâta ve ehl-i kemâle dağıttığımız meyl-i muhabbeti teskin için Allah bize yeter..Çünkü kemâl onda, cemâl onun, ihsan ondan..
Söz geçiremediğim nefsime karşı Allah bana yeter; dilerse ıslah eder.
Cehlime karşı Allah bana yeter; dilerse izale eder.
Hatalarıma, yanlış anlamalarıma, yanlış söylemelerime karşı Allah bana yeter; dilerse düzeltir.
Hiç bir musibet gözümü korkutmamalı ; Allah bana yeter.
Gafletime karşı Allah bana yeter; dilerse uyandırır.
Ölüm anında Allah bana şefkati ile yeter.
Kabir dehşetine karşı Allah ünsiyeti ile yeter.
Sorgu anında zorlukları kolaylaştıran Allah bize yeter.
Haşirde-hesapta-mizanda-sıratta sonsuz mağfiret sahibi Allah bize yeter.

Vekaletimizi ayet ile üzerine almış olması ne büyük lütuftur..O ne güzel dost, ne güzel vekildir..O vekili bulana daha ne gerektir?

Cuma, Ocak 26, 2007

DUA


Ya Râb!

Malı-mülkü,makamı-mevkiyi,velhasıl tüm dünyalıklarımı, öyle ver ki; vazgeçilmez olmasın..
Onları korumak, dinimi yaşamanın ve korumanın önüne geçmesin
Susturamasın beni; hakkı haykırmaktan alıkoyamasın
‘’Ticaretin kâideleri,makamın gerekleri'' adına gelen desiseler,rızan ile arama girmesin..
Paylaştırması, biriktirmesinden hoş gelsin
Sana ve sevdiklerine sevgimi artırsın,Âhirete iştiyâkımı artırsın, âhiret azığı almaya yarasın,
Şükrümü artırıp, hesâbını tahattur etmekle titretsin
Farzlar, sünnetler verilmek suretiyle edinilmiş olmasın,
Dostlukları düşmanlığa kalbeden bir belâ olmasın başımızda
Duygularımı , dakikalarımı zaptetmesin
Elimi kolumu bağlayamasın
İki dünyada ağırlığı ile ezemesin
Maddi zenginlik; mâneviyat fukarâsı etmesin

Olursa böyle olsun,beceremiyorsam eğer,
Bunları verme Rabbim!..''Allahümmerzukna hubbeke ve hubbe mayukarribuna ileyk...''

Salı, Ocak 23, 2007

BEDİÜZZAMAN'DAN ERMENİ MESELESİ İKAZI


Şefkatli,mübârek ve mualla Üstadımızın şu sözlerine bakın da karar verin;
Bediüzzaman şu felaket ve helaket asrının sahibi miymiş değil miymiş?

Bîhakkın görüyoruz; ne ki çetrefilli bir sorun ile karşılaşmışız, ona dâir son derece de mantıklı , insanî ve de uygulanabilir bir çözüm önerisi olmasın!..
İllâ ki hayatî bir ölçü elimize vermesin!..Yü z akımız olacak bir tavır ortaya koymuş olmasın!..Elhamdülillah- i hâzâ min fazl-ı Rabbi..

Ey Türkiye!..İkrâm-ı İlâhi nev'inden şu elindeki hazineyi gör de sahip çık gayrı!..

İşte Bediüzzaman, işte Ermeni meselesi:

'' Sual: Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavi olacağız?

Cevap: Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise şah ve gedâ birdir. Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tâzibinden men etse, nasıl benî Âdem’in hukukunu ihmâl eder?...''

''Suâl: "Ermeniler zimmîdirler.( islam dairesi altında yaşayan gayr-ı müslimler) Ehl-i zimmet, zimmettarlarıyla nasıl müsâvi olur?"


Cevap: Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik. Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik; sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevi zimmî-i muâhid nazarıyla bakıyorum.

Suâl: "Ermeniler bize düşmanlık edip, hile ve hıyânet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?"

Cevap: Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdâdın zevâliyle dostluk hayat bulacak. (demek neymiş?..)Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.....Hem de, fikr-i milliyette müttefik ve kavîdirler; siz, ihtilâfla şimdilik boşsunuz, hem de galebe etmek istiyorsunuz. Onlar sizi mağlup ettiği silah ile, yani akıl ile, fikr-i milliyetle, meyl-i terakkî ile, temâyül-ü adâlet ile mağlup edebilirsiniz. Bence şimdi kılıç vuran, o kılıncın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde. Hem de dostluğun sebebi vardır. Zîrâ komşudurlar. Komşuluk, dostluğun komşusudur. Hem de onlar uyandılar, dünyaya yayıldılar, terakkiyât tohumlarını topladılar; vatanımızda ekecekler. Bizi medeniyete mecbur, terakkîye îkaz, bizdeki fikr-i milliyeti hüşyâr ediyorlar.
İşte şu noktalara binâen, onlarla ittifak etmek lâzımdır. Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden, cehâlet ağa, oğlu zaruret efendi ve hafîdi husumet beydir. Ermeniler bize düşmanlık etmişlerse, şu üç müfsidin kumandası altında yapmışlar.''
Münazarat: s.67-69

Hrant Dink kendisi ile yapılan bir röportajda Üsatadın bu sözleri aktarıldığında; ''Allah Bediüzzaman'dan razı olsun'' demiş..( Hasan Hüseyin Kemal, Yeni Asya, 16 Ekim 2005)

Şimdi öldükten sonra görüyoruz ki, Hrant Dink gibi konuya akl-ı selim ile yaklaşan,Ermeniler ile Türkler arasında köprü olmaya çalışan bir insanın varlığı Türkiye için bir şans imiş; kaybettik..

İnsan olarak ve bir aile babası olarak katli ise yüreğimizi yaktı..Rabbim mağfireti, merhameti ile muamele etsin, eşine sabır, çocuklarına hayırlı ömürler nasip etsin inşaallah
..

Pazartesi, Ocak 22, 2007

YİNE NAMAZ, DAİMA NAMAZ


Bir mü'min farziyetine ve gerekliliğine inandığı halde neden düzenli namaz kılamaz?

Öncelikle davet sahibinin kim olduğunun yeterince bilincinde olmayabilir. Çok önemsediğiniz, değer verdiğiniz bir insandan davet alsanız, sözleştiğiniz zamanda belirlediğiniz yerde olma konusunda ne denli gayretli ve tedbirli olabileceğinizi bir düşünün.

Ezan ile birlikte söz konusu olan davet ; âlemlerin Rabbinden gelmektedir.

Varlığımızı, sevdiğimiz herşeyi borçlu olduğumuz Rabbimizden,
İki dünya mukadderatımızın kabza-i tasarrufunda olduğu Rabbimizden,
Kulu olmakla şeref kazandığımız Rabbimizden
Bizi her an görüp gözeten, merhameti ile sarıp sarmalayan Rabbimizden
Bize hitap etmekle, bizi dikkate almakla bize lütf-u keremiyle tenezzül etmiş olan Rabbimizden
Onu razı ve hoşnut etmenin, her türlü dünya umûru üzerinde olduğu Rabbimizden
Onun yakınlığını kazanmaya herşeyden çok ihtiyacımız olduğu Rabbimizden
Bir lem'a-i Rahmeti, cennet nimetlerinin fevkinde olan Rabbimizden..

Rabbimiz lütfedip huzuruna çağırıyor, ''ne söylersen dinleyeceğim, ne istersen değerlendireceğim, sana ey kulum teveccüh edeceğim'' diyor..biz de ağırdan alıyoruz, hatta hiç gitmiyoruz!.. öyle mi?


Namazı ilk vaktinde kılmak için öneriler:

1- Her zaman abdestli olmak işi çok kolaylaştırır.
2- Ezan duyulduğu gibi hemen durup, davet sahibini düşünmek gayrete getirir.
3- Ecel çizgisi ile aranızdaki mesafenin zannettiğimiz gibi biz gittikçe uzaklaşmadığını, bunun alabileceğimiz ve icâbet edebileceğimiz son dâvet olabileceğini düşünmek sarsabilir.
4- ''Ben mazoşist miyim ki namazı geçirmek suretiyle kendi kendime sıkıntı verip ruhumu daraltıyorum'' diye düşünerek kendinize bir iyilik yapabilirsiniz.
5- Namazı geciktirmenize yol açan şeylerin gerçek değerleri üzerinde şöyle kısa bir muhakeme neyin öncelikli olması gerektiği konusunda fikir verebilir.
6- Şanslı iseniz ve yanınızda- yakınınızda ( benim rahmetli kayınvalidem gibi) iki eli kanda olsa namazını ilk vaktinde kılan bir örnek varsa çok hatırlatıcı olabilir.

''Amellerin en makbûlü, ilk vaktinde kılınan namazdır'' Hadis meâli

''Acaba, bu misafirhâne-i dünyada âciz ve fakir kalbine kùt ve gınâ ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıdâ ve ziyâ ve herhalde mahkemen olan Mahşerde senet ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat Köprüsünde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir? Veyahut ücreti az mıdır?...Acaba hulfü’l-vaad, hakkında muhâl olan bir Zât, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana vaad etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle Onu vaadinde ittiham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir te’dibe ve dehşetli bir tâzibe müstehak olacağını düşünmüyor musun? Sözler: 245

Namazda huşû duymak isteyip, ''neden benim namazım bir şeye benzemiyor'' diye üzülen kardeşlerime, belki işe yarar ümidi ile birkaç öneri:

1. Risale-i Nur külliyâtından 21. sözün birinci makamını tekrar tekrar okumak,
2. Namazı ilk vaktinde kılmaya özen göstermek ( tâ ki dualarınız o vakitte duâya duran cemaat-i müslimînin dualarına karışsın, birlikte muamele görsün.)
3. Namazın erkânına özen göstermek ( Meselâ secdelerinizi uzun tutun, umulur ki Rabbinize karşı o tezellül hâli kalbinizi yumuşatır.)
4. Rabbinize niyazda bulunmak ki; ''Rabbim ben kalıbıma secde ettirdim, ruhuma, nefsime de sen secde ettir''
5. Allah'tan ısrarla namaz sevgisi istemek,
6. Kıraatı uzun tutmak, bunun için ezberlerini çoğaltmak
7. Erkekler için camiye ve cemaata devam etmek
8. Tesbihata özen gösterip düzenli yapmaya çalışmak maksûda ulaştırabilir.

MUSİBET İSTENMEZ,AMA..



Allah (c.c.) Bakara suresinde '' belki de sizin hoşlanmadığınız şey, hakkınızda hayırlı olur, hoşlandığınız şey ise sizin için bir şer olur, Allah bilir siz bilmezsiniz'' buyuruyor.( 216)

Başınız sıkıştığınızda ettiğiniz duaların içtenliğine ve kalitesine bir bakın!..
İbâdet endeksinizin artışına..
Allah'a yönelişinizin yoğunluğuna..
Yüreğinizin yumuşamasına..
Duyarlılığınızın artmasına..
Yüzünüzün dünyadan ahirete dönüşüne..

Sonra insanın aslî vazifesini düşünün;
Asıl değerinin duasında gizli oluşunu..
Gerçek iyiliğin Allaha yakınlaşmak olduğunu..
Ancak bekâya dönük amellerin kayda değer olabileceğini..

Yüzümüzü ahirete çeviren her vesileye rahmet..

Musibet istenmez elbet
Ama Allah işini de biliyor, kulunu da..

Zevâl-i musibet ise ayrı bir ikrâm-ı İlâhidir.


(İnkârcılık ve sapıklık dışında her hâl üzere Allah'a hamd olsun.)
Hadis: Feyzü'l- Kadîr, 1:368; hadis no:662

İMANIN DÜZ VE YAN ETKİLERİ




Îmânın düpedüz etkileri

1- Âlemlerin Rabbine intisaptır, O'na muhatap eder.
2- Başını Peygamber Efendimizin(a.s.m.) çektiği, insanların en hayırlıları kâfilesine dahil eder.
3- Rahmet-i İlahiyeyi ve inayet-i Rabbaniyeyi celbeder.
4- Sahibine, cennete layık bir suret verir.
5- Dünyada dahi bir aziz misafir eder.

Yan etkileri:

1- Başlıbaşına neş'e kaynağıdır, insanı sevinçlere garkeder.
2- Ruh ve beden sağlığını takviye eder.
3- Her güçlüğe, her musibete dayanma gücü verir.
4- Mahlukâta dost ve ahbab eder.
5- Hayattan lezzet almayı netice verir.
6- Sahibini, hak ve hakikat çiçeklerine odaklı bir mübârek böcek eyler.

'' İmân insanı insan eder, belki insanı sultan eder.'' Bediüzzaman, Sözler: s.285


Pazar, Ocak 21, 2007

KIŞTA BAHAR VARDI



Hikmetinden sual olunmaz; Rabbim bu kış, kış göstermeyecek mi ne? Ne diyebiliriz; mülk Onun.. İstediği gibi tasarruf eder. Sadece; kışın kışı yaşamak da bir nimet ise hangi fiillerimizle bu nimeti kaçırdığımıza kafa yorabiliriz.

Bu ''küresel'' sorgulama bir yana, Rabbimin dilerse kışta baharı da yaşatabileceğinin nümunesini bir kez daha gördük bu hafta sonu bütün haşmeti ile..

Güneş, karşı konulmaz bir davetteydi.. Eşimin ve benim ise cazibesine karşı direnmeye hiç niyetimiz yoktu. Derhal davete icabet edip kendimizi yollara vurduk. Yolları ve yolculukları güzelleştiren paylaşmayı da sağlamak üzere iki arkadaşımızı da ayartarak..

Trakyada ufuk alabildiğine geniştir. Gözünüz tâ uzakları ihâta eder. Bazen olur yolun bir tarafına baktığınızda ufukta şimşekler çakmaktadır; gökyüzü kızgın-kara. Öte yan ise günlük güneşlik.

Şimdi ağaçların yaprakları da bir engel koymadığından her yöne doğru alabildiğine gidebilir görüşünüz.
O çok sevdiğim toprak, çok sevdiğim sımsıcak, kahverengisi, yer yer yeşil tarlalarla münavebeli olarak uzanıyor uzaklara doğru. Toprağın üstünü sevdiğim kadar altını da sevebilmeyi diliyorum..
Güneş üzerine değdiği herşeyi nasıl da güzelleştiriyor! Kuru yapraklar bile sanki cana geliyor güneşle yıkanınca.

Istırancalar çok şükür ki ağaç dolu hâlâ..Orman köylülerinin kesip düzgünce dizdikleri odun yığınları, çocukluğumun anılarını da çağırıyor bir bir. Bütün tehlikesine karşın aralarında oynamaktan vazgeçemediğimiz Orman İşletmesi deposundaki boyumuzdan büyük yığınlar aklımda..


Kuru dallardan yaptığımız desteklerle bir dere aştık taşların üzerinden seke seke. İnsanın bir tarafı hep çocuk kalıyor anlaşılan..

Doğarken ayrı güzel, aydınlatması çok güzel, vedâsı ise bambaşka güzel güneşimizin..
Rabbim sonsuz lütüf ve keremi ile bu fakiri cennetine koyarsa, bir tepenin üzerine kurulup güneşin denizde, ovalarda, dağların ardında batışını tekrar tekrar izlemek isteyeceğim;
Bir daha lütfen!..

ASR-I SAADETTEN(1)


Kâ’b Bin Mâlik ve iki arkadaşının öyküsünü bilirsiniz. Tebük seferinden mâzeretsiz geri kalmışlar, bunun üzerine haklarında Allah hükmünü bildirinceye kadar 50 gün dünyayı onlara dar eden bir tecrit cezasına uğratılmışlar.

Son olarak Hayât-üs sahabe’de hem de Hz. Kâ’b’ın kendi ifadelerinden dinlediğim bu öykü, pekçok ibret dersi içeriyor herbirimiz için.

Olayın başında seferden kaçma niyeti değil ama özürsüz bir ağırdan alma var. Demek hayırlı işlerde acele etmek gerek. Başka bir örnekte, bir sahabenin, sefere giden arkadaşlarından Cuma namazını kılmak için bile olsa geri kalması hoş karşılanmamıştı Efendimizce(a.s.m.).

Sefer dönüşü kimi gerçekten özür sahibi, kimi münafık 70 civarında kişinin mâzeretlerini kabul edip, niyetlerini Allah'a havale etmiştir Allah Resulü.(a.s.m.)
Şair olup etkili konuşma gibi bir ikrâm-ı İlâhiye mazhar olan Kâ’bın ise, olmayan bir mazereti güzel sözlerle süsleyip kendini affettirmesi mümkün gibi görünürken doğruyu söylemeyi tercih ediyor; herşeyi göze alarak:

‘ Hiç bir geçerli özrüm yok Yâ Resulallah’

‘Git ve Allah’ın hakkında vereceği hükmü bekle’ buyuruyor Efendimiz(a.s.m.). Ve müslümanlara onlarla konuşma yasağı..

Kendi durumunda olan iki kişi daha vardır. Onlar evlerine kapanırken Hz. Kâ’b halkın arasında dolaşıyor. Namazlarını cemaatle mescidde Efendimizin(a.s.m.) arkasında kılıyor. Onunla gözgöze gelmeye çalışarak, yalvaran gözlerle bakarak..ama Efendimiz her seferinde gözlerini kaçırıyor. Dile kolay, üç değil, beş değil, onbeş değil tam elli gün..

Bu süre içinde Kâ’b Bin Malik, nefsine arka çıkmıyor. ‘Ben bütün bunları haketmiyorum’ demiyor. Başka kapı aramıyor.

Üstüne üstlük o sırada Gassandaki kıptî liderinden bir mektup aldığı halde: ‘Duyduk ki Peygamber ve müslümanlar seni dışlamış, yanımıza gel îtibar görürsün’ Kendinize sorun ; hiç kimsenin yüzünüze bakmadığı,selâmınızı bile almadığı böyle bir durumda siz olsanız ne yapardınız?

Bu arada amcasının oğlu Ebû Katâde’nin tavrı da ayrıca dikkate değer. Çok sevdiği akrabasına, kendilerini Allah’tan başka kimsenin görmediği tenhâda bile selam vermiyor,Peygamber yasağını delmiyor.Hz. Kâ’bın yüreği yanarak sorduğu ‘Ya Ebâ Katâde sen bilmez misin ki ben Allah ve Resulünü severim?’ sorusuna :’Allah ve Resulu daha iyi bilir’ diye cevap veriyor arkasını dönerek. Demek onlar için Allah ve Peygamberinin hükmü her türlü bağlılıktan, akrabalıktan önemli ve öncelikli.

Nihâyet bir sabah namazı ardından ‘müjde Ya Ka’b ‘ nidasını duyduğunda ise secdeye kapanıyor. Beklediği tek bir müjde vardır. O da gelmiştir, hem de âyetle.(tövbe:118)

İşte Allah ve resulünün hükmüne razı olanların kavuşacakları ferahlık, sürûr, kurtuluş böyledir, dinleyenin bile yüreğine sirâyet eder. Öyle ki Efendimizin ;’bir kısmını kendine bırak’ ikâzı olmasa varını yoğunu infâk edecek.

Allah Hz. Kâ’b bin Mâlik’ten ebeden râzı olsun. Bizlere de onun teslimiyetinden bir nasip versin İnşaallah

NAMAZA DAİR(9.sözden mülhem)


Bir yanda Kadîr-i Zülcelâlin azim tasarrufu ve o tasarruf içinde ihsanâtı var,diğer yanda kulun buna cevabı, yani ubûdiyeti.

Kul İlâhi tasarrufta celâlî tecellileri gördükçe ''Sübhanallah'' demeli,
Yaratılıştaki ve şuunattaki mükemmellikler ''Allahü ekber'' dedirtmeli,
Cemâl ve ihsan; Elhamdülillah söyletmeli,
Yani kulun her durumda söyleyeceği bir sözü var ve olmalı.
Zaten bu dünyada o sözü söylemek için bulunuyor.
Ve bu ubûdiyet duruşu namazla formüle edilmiş; Rabbimi nasıl tâzim, takdis edebilirim, şükrümü nasıl ifade edebilirim arayışı içinde olan insana ; işte böyle diye yolu yordamı sunulmuş; bir kolaylık bir güzellik olarak..
Cenâb-ı Allah namazın bu mânâsından hissemizi ziyâde eyleye..amiin..



Fecr..
Bahar öncesi gibi,
Kâinatın yaratılışının ilk günündeymişcesine,
Rahm-ı mâderde şu âleme doğmayı bekleyen bebek misâl insan;
Her fecir uyanır (uyanmalı)
Önünde belirsizliklerle, meşakkatlerle,vazifelerle dolu bir gün onu beklemektedir.
Bismillah deyip hiçbirşeye el sürmeden önce,
Allahü ekber deyip secdede yüz sürer (sürmeli)
Bilir (bilmeli ) bir kâdir-i Zülcelâlin yardımına, kollamasına, gözetmesine nihayetsiz ihtiyacı vardır.
O başlangıç,o yöneliş,o istimdat,o hâlini / aczini arzetme, duyulduğunu,dikkate alındığını bilmek ne güzeldir.( olmalı )
Güne fecir namazı ile başlamalı.


Zuhr..
Hz. Âdem dünyaya henüz ayak basmış,
Mevsim yaz,
Ömür gençlik kemâlinde misüllü,
Gün zuhr kemâlinde
Dünya işlerinin orta yeri
Soluklanma zamanı
Nereye böyle?...durup hatırlama zamanı
Bu bekâsız,meşakkatli işler içinde gaflet diz boyu
Ruh teneffüs ister
Bu nimetler şükür ister
Kayyûm-u Bâki olan Mün'im-i Hakîki'nin cemâl ve kemâli bir hayret secdesi ister
İnsan olan insan, zuhr zamanı kulluğunu namazla takdîm ister.


Asr..
Âlemlere rahmet Hz. Muhammed (a.s.m.) dünyaya teşrif etmiş.
O teşrifle;
Dünya mesrûr
Zaman mesrûr
Mahlûkât mesrûr
Melekût mesrûr
İnsan mesrûr
O teşrifteki in'amât-ı Rabbaniyeye şükür gerektir.
Dünyanın ikindisi olmuş, hem güzü..
Dünya işleri epeyce hâle -yola konmuş, maksud neticeler alınmış..
Nev-i beşerin şakaklarında ihtiyarlık güneşi tûlû ederken,
İşte gün de, güneş de ufûle meyletti.
Ne yerinde duruyor ki?..
Ne dünyanın kendisi, ne işleri, ne üstündeki memur misafirler..
Tebeddül etmeyen ancak Kadîm-i Bâki,Kayyum-u Sermedî..

Öyleyse şimdi hem güzün, hem ihtiyarlığın, hem âhir zamanın hüznüne karşı: ''zevâlsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatına ilticâ edip,hesapsız ni'metlerine karşı şükür ve hamd ederek; izzet-i Rubûbiyetine karşı zelilâne rükûa gidip,sermediyet-i Ulûhiyetine karşı mahviyetkârâne secde ederek; hakiki bir teselli, bir rahat-ı ruh bulup, huzur-u kibriyâsında kemerbeste-i ubûdiyet olmak'' zamanı..
Asr namazı zamanı..


Mağrip..
Düşünün ki;
Kıyamet koptu kopacak..
Sorular da cevaplar da bitmiş, kağıtlar toplanmış,
İmtihan salonunun lambası söndürülmüş,
Hatta salonun kendisi de zelezele-i sekeratta
Kabrinizden dâvet var..
Ne gül var artık, ne koklayan..
Ne böcek , ne de temaşâ eden..
Dünyanın kışı..
Böyle zamanları, böyle halleri ihsas eder mağrib zamanı..
En iyisi bu âzim tasarrufun sahibine yönelmeli: Allahüekber..
Giden ve gitmekte ve gidecek olan mâsivadan elini çekmeli.
Geçmiş ve gelecek nimetler için hamdetmeli..
Yaşarken de ölürken de ancak O'na kulluk edip, ancak O'ndan yardım istemeli..
Kendi acz ve zaafını, fakr ve zilletini kâinatınkine katıp,O'nun hadsiz kibriyâsını, nihayetsiz kudretini, tegayyürsüz sıfat-ı kudsiyesini, kemalini tesbih, tazim, takdis etmeli..
Halife-i arz olmanın hakkını, mahlukatın tesbihatını temsil vazifesini unutmamalı.
Doğarken, yaşarken, ölürken, miracda , mahşerde her daim ''ümmeti, ümmetî'' diyen şefkatli Resul-ü Ekremine tecdid-i biat, selâm etmeli..
Dinle ki mağrib ezanını;
Kıyametin ayak sesleri duyulmakta..



İşa..
Artık ne güneş var ne eseri..
Ne insan, ne hatırlayan, ne hatırlatan..
Karanlığın örttüğü bu yerde, aydınlıkların da karanlıkların da Rabbi tasarrufta ancak
Bu karanlığı aydınlığa tebdil edebilecek olan;
Geceyi de gündüze,
Kışı da yaza,
Dünyayı da ahirete çevirebilecek olandır ancak.

Sabaha çıkmak yâ kısmet
Bir gün, bir gece olacak ki sabaha çıkmayıverecek bu fakir , şu dünya..
O geceyi bu gece bilmeli..
Henüz can bedendeyken, fenâ bulmadan,
Bir Bâki-i Sermedi'ye münâcatla, bir parçacık bir sohbet-i bâkiye bulmaya bakmalı.

Karanlık seni görmesine mani olmayan,seni hiç unutmayan, gözden çıkarmayan Mâ'bud ve Mahbub-u Baki'ye yönelerek,
Kulluğunu sadece ve sadece O'na takdim etmeli.
Şu hâzır karanlıktan da, istikbal karanlığından da saadet-i ebediyeye çıkarabilecek olandan, sırat-i müstakîme hidâyet istemeli.

Gündüzün güneşi gibi gecenin yıldızları da itaatleri ile sana nümûne-i imtisâl olup Allahü ekber dedirtmeli
Rükuda - secdede Allahüekber
Nefsim adına, mahlûkat adına, kainat adına Allahüekber
Sabahı umarak, haşri bekleyerek Allahüekber..

Etiketler: ,

İMAN GÖZLÜĞÜ


Gözlükçülerde bulunmaz. Kur'an çarşısından,en güzelini Risale-i Nur standından edinebilirsiniz.
İman gözlüğü ile bakmaya başladığınızda görüş alanınız bambaşka alemleri içine alacak şekilde genişler. Sadece olayları değil, içyüzlerini de görmeye başlarsınız.

Masnuâtı; hikmetleri ile birlikte,
Musibetleri; sonuçları,
Hayatı; bütün yönleri,
Nimetleri; yükümlülükleri ile birlikte görür hâle gelirsiniz.

İman gözlüğü ile bakmanın ucu bucağı yoktur. Sınır tanımaz. Gözün görme gücüne ferâsetin keşfetme gücü eklenir. Rabbimin gör dediği görünür oluverir. Göz, akıl ve gönül senkronize çalışmaya başlar.

Ol görmek ibâdettir
Hem teslim
Hem saadettir.

Hem de saadet-i dâreyndir..

Etiketler:

TOHUMUN TEKMESİ


Bu günlerde, toprak altında, neşv-ü nemâ bulacağı günlerin hayâli ile mutlu mesut zikretmede olan tohumun bir ziyaretçisi olmuş. Hani şu bizim, meşhur,tabiarperst, esbabperst ve müşrik gibi umum ehl-i şirk ve küfrün ve delaletin vekili olan şahs-ı farazi.

Zerreden, şemsden, hücreden vs. yediği tokatlar yüzünden çok perişan olan ve gururu fena incinmiş bulunan, kerâmeti kendinden menkul vekil efendi, belki bir güven tazelemesi mümkün olur ümidiyle tohumcuğa sataşmaya gitmiş. Hiç de inandırıcı olamayan titrek bir sesle ama kuyruğu dik tutmaya çalışarak; '' sana rab olmaya geldim'' demiş.

Önce şaşıran tohumcuk, bu densizin şöhretini duymuşmuş meğer. ''Hah işte eğlence başlıyor'' diye kolları sıvamış.Ve sormuş:

''Sen'' demiş ''kimi temsil ediyorsun?''
En çok güvendiği müvekkilini öne sürmüş şeriklerin vekili:
'' Sebepleri''

Tohum '' Bismillah'' deyip başlamış;

'' Senin sebep dediğin şu bağrında yattığım toprak, beni tatlı tatlı ısıtan güneş ve bana ab-ı hayat olan su ise, onlar seni çoktan azletti. Dostlarım onlar benim. Zikir arkadaşlarım. İşlerine de çok titizdirler. Yüklendikleri vazife-i İlâhiyi mükemmelen yaparlar. İhtiyacım olan herşeyi emr-i ilâhi ile bana yetiştirirler. Ama asla hadden aşmazlar. Bilirler ki bende ince kader kalemi ile yazılmış yazıyı okumasını bilmezler. Ben çatlayınca neye dönüşeceğim, kaç metre yaprak dokuyacağım, ne renk çiçek açacağım, kaç ton, hangi meyveden vereceğim? onlar bilmez. Hatta ben de bilmem. Onları da istihdam eden, beni de çatlatıp yaran Rabbim bilir ancak! Çünkü yazıyı yazan Odur. Deşifre eden de Odur. Sen en iyisi kendini fesh et!..''

Gazetelerde yer almayan bu tartışmayı duyanlar duymuş. Söylendiğine göre şeriklerin vekilinin morali çok bozukmuş. Ama inat değil mi; sürünerek de olsa ortalıkda gezinip duruyormuş. Kendi gibi şaşkın, gafil bazı insanlarla moral bulmayı ümit ediyormuş.

Tohumcuk ise harıl harıl yeryüzünde şenleneceği, şenlendireceği günlerin hazırlığı içindeymiş.

Kendisini ve bize izn-i İlâhi ile getireceği hediyeleri merakla ve heyecanla bekliyoruz.

Etiketler:

ÖLÜM NE KADAR SEVGİLİ?


En sevgiliye kavuşmak kadar
Dostlar meclisine oturmak kadar
Yorgun bir günün ardından tatlı bir istirahat kadar
Kan ter içinde mesâini tamamladıktan sonra ücretini almak kadar
Eline geçen bir broşürden incelediğin bir güzel sanatlar galerisinden içeri, sergi sahibinden özel davet alarak girmek kadar
Cevaplanmamış soru kalmaması kadar
Seyahat dediğinde, güzergâhın galaksilerle ifade edilmesi kadar
Yepyeni dostlar edinmek kadar
İhkâk-ı hakk kadar
Mazlumların gözyaşını silmek kadar

Ölüm; hiç ölmemek kadar güzel
Yaşamak kadar sevgili bir şey..

Etiketler: ,

TAHMİDİYE


Allah, Bediüzzaman Hazretlerinden ebeden râzı olsun. Elimize öyle bir tahmidiye paketi vermiş ki; hem tâdâd edilen nimetlerin farkına varmanızı sağlıyor, hem de onlara sayısız şekilde , akılların idrakten aciz kalacağı miktarda hamd etmeyi mümkün kılıyor.

Bunlar, bizim sahip olabileceğimiz en önemli nimetler:
Kur'ân
İman
İslam
Hz.Muhammedin peygamberliği ve Ona iman
Risale-i nur
Cennet
Allah'ın maddi manevi her türlü ikramı..

Hamd ederken ise bakın neler sayılıyor;

Allah'ın isim ve sıfatlarının tecellileri
Efendimizin (a.s.m.) yaptığı iyilikler, sahip olduğu kemâlât,sağladığı faydalar,Âl, ashab ve ümmetinin hasenâtı
Kur'ânın zihinlerde tasavvur edilen mânâları, havada temessül eden kelime ve harfleri
Melek ve ruhanilerin bütün zamanlarda yaptığı tesbihler,getirdikleri hamd, tekbir ve tehliller
Yıldızlar, hareketleri, duruşları,zerreleri
Bitkiler, ağaçlar, onların yaprakları,çiçekleri,meyveleri,tohumları, getirdikleri tesbih ve hamdler
Kuşlar, kuşcuklar, hayvanlar,onların sesleri,nefesleri,getirdikleri tesbih ve hamdler
Taamlar, nimetler,bunların kokuları, tatları,parçaları
Kadir, Berat, Miraç, Regaip gecelerinin ve Ramazan ayının âşireleri (âşire tâsianın, o da sâmianın, o da sadisenin, o hamisenin, o râbianın, o sâlisenin, o sâniyenin, o da dakikanın altmışda biridir.)
İnişinden kıyamete kadar Kur'ânın kelime ve harflerinin okunmasının sevapları
Mü'min ve müslümanların yaptıkları iyilikler
Kâinatın zerreleri, terkipleri, yaptıkları tesbihler
Bütün asır ve mekanlardaki ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları, yağmurların damlaları, kuşların nağmeleri, ışıkların parıltıları,çiçeklerin tohumları,meyvelerin çekirdekleri
Madenler, hususiyetleri ve faydaları
Melekler, ruhlar, insanlar, cinler, bitkiler, hayvanlar ve bunların bütün zamanlarda yağtıkları hamdler,ettikleri tesbihler
Cennet ahalisi ve sonsuza kadar Allah'ın onlara yapacağı ikramlar..

Hiç başka iş yapmasanız, bu miktar hamd etmeye ne nefesiniz yeter, ne ömrünüz.
Ama siz tahmidiyeyi okuduğunuzda bütün bunlar sizin için tek tek sayılıp hamdinize ekleniyor inşaallah.

Tahmidiye nimeti için,Tahmidiyedeki mânâlar ve miktarlar adedince Âlemlerin Rabbine hamd-ü senâ
Efendimize (a.s.m.) sâlât-ü selâm
Bediüzzaman Hazretlerine rahmet olsun..

Etiketler:

DUA


Dua eden adam bilir
Birisi var ki;
Hem herşeyi görür, duyar
Hem herşeye kâdir, gücü yeter
Hem sonsuz Rahmet ve merhamet sahibi

Dua eden adam duasını eder ve bekler;
Bilir ki duası kayda geçti
Kendisi için en münasip, en menfaatli şekilde işleme kondu.

Dua eden adam bilir;
Hiç bir zaman yalnız değil, kimsesiz değil, çaresiz değil.

Dua eden adam emindir ki
Duası milyarlaca, her lisandan, her canlıdan arşa yükselen dualar arasında kendisininki kaynamaz, kaybolmaz.

Dua eden adama duâdan ziyade ne lazım gelir, kulluğunu doyasıya yaşamak için?

"..insanın vazife-i fıtriyesi taallümle tekemmüldür, duâ ile ubûdiyettir. Yani, "Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikàne terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lûtuflarıyla böyle nâzeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?" bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişemediği hâcâtına dâir, Kàdiü’l-Hâcâta lisân-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır; ve istemek ve duâ etmektir. Yani, aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-i ubûdiyete uçmaktır.
Demek, insan bu âleme ilim ve duâ vâsıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir."
Sözler, Sayfa 286

Etiketler: ,

ÖZGÜRLÜK?



10. sözün temsil kısmında, cennet gibi bir memlekete giden iki arkadaş farzediliyor. Bunlardan biri her istediği şeye el uzatan,hevesine uyup her nevî zulmü, sefâhati yapabilen biri. Nefsinin git dediği yere gidiyor.

Diğeri ise sahipsiz gibi görünen bütün bu ev, dükkan, mal, para vs. nin sahipsiz olamayacağını, başka daimi bir memlekette burada yaptığı- yaşadığı herşeyin muhasebesinin görüleceğini, mutlaka bir mahkeme-i kübrâ olması gerektiğini oniki sûrette anlattıktan sonra ; ''şimdi'' diyor, ''söz senin, ne diyeceksen de.''

Bidâyette gâsıp, hırsız ve pervasız olan diğer arkadaş ise deliller karşısında teslim olmuştur; '' Elhamdülillah'' der. '' Yüz bin defa şükür olsun ki, vehim ve hevâ tahakkümünden, nefis ve heves esâretinden kurtulup, dâimi hapis ve zindandan halâs oldum. Ve inandım ki, bu karmakarışık, kararsız misafirhanelerden başka ve kurb-u şâhânede bir diyâr-ı saadet vardır; biz de ona namzediz.''


İşte bu nokta, âhirete imânın bizi getirdiği noktadır ve '' vehim ve hevâ tahakkümünden, nefis ve heves esâretinden '' kurtulmanın adresidir.

Şimdi bir de cevşen duâsında Rabbimizin verdiği müjdeye bakın;
Kendisini, '' mutlikal usârâ'' olarak tavsif ediyor. ( Cevşen, 7:10 )

Yani;

''Havl ve kuvvetine istinadda her esâretten halâs müjdesi bulunan ve Ona abd ve asker olanları nefis ve şeytanın ve hevâ ve hevesin esâret ve tahakkümünden kurtulmakla bir abd-i aziz eden Sultan-ı Zülcelal''

Özgürlük mü istemiştiniz?

Etiketler:

BARLA'DAN ÜSTADIM BEDİÜZZAMAN'A MEKTUP

Barla'da çift Gökkuşağı

Memleketindeydim Üstadım;

Barla ebediyen senin artık.

Evine gittim, baba evine gider gibi

Ulu çınar seni çok özlemiş.

Senin baktığın yerlere, gördüğün dağlara, Barla denizine, Çam dağından ötelere baktım,gözlerinle buluşmayı umarak.

Rabbim ikram etti; elektrikler kesildi bir gece,hava berrak..böyle mi görürdün Üstadım, Çam dağında yıldızları?..

O kuş sana da böyle mi şakıdı? İşlekler vardı; zaman zaman kuşların sözüne karışan .Boşverin dedim, sizin işiniz başka..Mor dikeni görmüş müydün sen de?

Başlarını okşadığın çocukların ellerini öptüm.

Talebelerini, kardeşlerini gördüm; akın akın geliyorlardı, senin anılarını taşıyan herşeye müteveccihen, iştiyakla.Termosundan cezvene kadar özel eşyaların kartpostal olmuş. Artık bu kadarına ne derdin bilmiyorum ama hoşgör Üstadım; seni ve sana âit olan herşeyi seviyoruz.

Selamün aleyküm-aleyküm selam; herkes dost, herkes ahbab. Muhabbet dalga dalga gözlerde, gönüllerde.

Üstadım öyle güzel âhiret hemşirelerin var ki!. Kafa kafaya verip eserlerini okuyorlar.Bir hakîkat inkişaf edince çocuklar gibi seviniyorlar. Birbirlerinin meziyeti ie iftihar ediyorlar. Tam da senin istediğin gibi.

Sana talebe oldukları için disiplinsiz bulunup mesleklerinden atılan kardeşlerimi gördüm; ziyaretçilere hizmet ediyorlardı. Çok ezildim Üstadım.

Senede bir hafta kalabileceği bir ev satın almış,okuma kamplarına tahsis etmiş kardeşlerimi gördüm. Bir ev dolusu ev hanımını alıp gelmiş, gece gündüz okuyorlardı. Duyduğum minnet..

Tahavvülât-ı zerrattan Esmâ-i İlâhiye, Esmâ-i İlâhiden Nûr-u Muhammediye, Nûr-u Muhammedîden âyine-i Samede bulduğun yoldan yol alan kardeşlerimi gördüm (Hakan Yalman) Zannediyorum görsen; ellerini birbirine vurup; tam tam kardaşım derdin.Bu hakîkatlerin hakîkatini, ve daha pekçok sorunun cevâbını dâr-ı bekâda bulmak ve anlamak, en büyük emellerimden; himmet et Üstadım!..

Abbas Mehmed'in kızı Azime'ye bir mandalina göndermişsin; '' hastaymış, bunu yesin'' diye. O da bana bir şeftali verdi, senin hatırın için..

O ve İbrahim'in kızı Hatice'nin beni ''gülü gülü'' deyip uğurlamalarından önce birbirimize, sana komşu olmayı diledik.

O sırada gençler; evlatların,ellerinde çay malzemeleri, piknik tüpleri ile senin gitiğin yollardan Çam Dağına yollanmışlardı.Dualar ettim içimden, yolları hep açık olsun diye.

Ali İhsan Tola Ağabey, Çam dağında yanına geldiğinde '' sineklerime dokunmayacaksınız'' demişsin. Sinekler hatırı sayılır sondajcılarmış ve vurdukları yerden Asâ-yı Musâ gibi kan fışkırtıyorlarmış ama O seni dinlemiş.O gün bugün ne O sineklere, ne de sinekler Ona ilişmiyormuş.

Bütün bunları sana bizzat anlatmayı, senin anlatacaklarını da dinlemeyi çok istiyorum; himmet et Seyda!.. 12-temmuz

Etiketler: ,

Cumartesi, Ocak 20, 2007

MÜ'MİN-İ KAMİL OLMAK

Birbirimiz için dua yerine geçebilir, birbirimizi teşvik etmeye vesile olabilir ümidi ile bir mü'min-i kâmil tanımı yapmaya çalışacağım:


Alah rızasını hayatının merkezine koymuştur. Her işi ,her sözü , her ameli bu amaca dönüktür.

Allah rızası için sürekli vesileler arar. Tüm duyguları, donanımı ile hayır işlemeye odaklanmıştır.

Namazı özenle ve ilk vaktinde kılmayı çok öncelikli bilir.

Dünya ile münasebeti; ahiretin mezraası olması , Esma-i İlahiyeye ayna olma noktasındadır.

Hayatını, mâlâyâniyattan olabildiğine ayıklamıştır.

''İmani bir şiddet-i zeka'' sahibidir. Dostunu, düşmanını doğru tefrik edebilir.

Dünyada bir okuyucu olarak ; her şeyde, her olayda, her yaratılmışta Allah'ın âyetlerini okuyarak gezer.

Başına her ne gelirse gelsin iki halden biri üzeredir; ya sabretmektedir, ya şükür..

Şeâirin değerini verir, el üstünde tutar.

Kur'anı, kıyısından köşesinden değil ortasından okur; bütününe muhatap olur.

Allah'ı sevmesi, Ondan korkmasına engel olmadığı gibi, Allah'tan korkuyor olması, muhabbetullah önünde engel teşkil etmez.

Allah ve peygamber (a.s.m.) bir konuda hüküm vermişse, itmînân-ı kalb ile teslim olur,

Hayâli bile çok güzel değil mi? Allah önce hayatımıza böyle bir hedef koymayı, sonra da ona doğru cehd edebilmeyi nasip etsin inşaalah.

Etiketler: ,

BLOGUMUZUN İSİM SAHİBİ KEDİMİZ..



Sevgili kedimiz Zikriyeyi rahmetle anarak başlayalım. On yıllık beraberliğimizde çok hukukumuz oldu, çok şey paylaştık. Pek çok yavrusu oldu. Yavru kedilerle hayatı paylaşmanın doyumsuz deneyimleri ile doldu günlerimiz, yıllarımız.

İsmi ile müsemma idi Zikriye. Diğer kedilerin ''Ya Rahim Ya Rahim'' demelerine karşın, Allah zikr-i cemilini tercih ediyordu. Namazlarımıza eşlik edip, seccademizi paylaşmayı severdi.

Sanıyorum mutlu öldü. Çünkü tamamen tercihlerine göre yaşadı.Hiç bir şey dayatmadık, mümkün de değildi zaten..Evimizi istediği gibi kullandı. Dilediği yerde uyudu, hatta dilediği yerde doğurdu. (çatıda, balkonda, çocukların elbise dolabında, kanepenin arkasında..)

Neyse ki Rabbimiz, bir kez hayatı tattırınca yokluğa mahkum etmiyor hiç bir mahlukunu.

Velhasıl, bloğumuza senin adını vermeyi uygun gördük Sevgili Zikriye..

Burada hayata dair her duygu, her düşünce yer bulabilir. Belki ileride torunlarımızla okur, güleriz. Belki ardımızdan onlar okur bir tebessüm eşliğinde...Bir kaç tutam düşünce , birkaç kare resim..

Etiketler: ,