Japonya;Osaka Kulesinden..
"Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler." İbrahimSûresi,14:3.
Bu asrın bir hassası şudur ki, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı bakiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani, kırılacak bir cam parçasını baki elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş. Ben bundan çok hayret ediyordum. Bugünlerde ihtar edildi ki, nasıl bir uzv-u insanî hastalansa, yaralansa, sair âzâ vazifelerini kısmen bırakıp onun imdadına koşar. Öyle de, hırs-ı hayat ve hıfzı ve zevk-i hayat ve aşkı taşıyan ve fıtrat-ı insaniyede derc edilen bir cihaz-ı insaniye, çok esbapla yaralanmış, sair letaifi kendiyle meşgul edip sukut ettirmeye başlamış; vazife-i hakikiyelerini onlara unutturmaya çalışıyor. Hem nasıl ki bir cazibedar sefihane ve sarhoşane şâşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi, büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini tatil ederek iştirak ediyorlar. Öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli, fakat cazibeli ve elîm, fakat meraklı bir vaziyet almış ki, insanın ulvî latifelerini ve kalb ve aklını nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor. Evet, hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için, zaruret derecesinde olmak şartıyla, bazı umur-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer’iye var. Fakat, yalnız bir ihtiyaca binaen helâkete sebebiyet vermeyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur. Halbuki bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki, küçük bir ihtiyaç ve âdi bir zarar-ı dünyevî yüzünden elmas gibi umur-u diniyeyi terk eder. Evet, insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfatla ve iktisatsızlık ve kanaatsizlik ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret, maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalâlet nazar-ı dikkati şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celb etmiş ki, ednâ bir hâcât-ı hayatiyeyi büyük bir mesele-i diniyeye tercih ettiriyor. Bu acip asrın bu acip hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur’an-ı Mucizü’l-Beyânın tiryak misâl ilaçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metin, sarsılmaz, sebatkar, halis, sadık, fedakar şakirtleri mukavemet edebilir. Öyleyse, herşeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatle, tam metanet ve ciddi ihlas ve tam itimadla ona yapışmak lazım ki, o acip hastalığın tesirinden kurtulsun. Umum kardeşlerimize birer birer selam ve dua ediyoruz..Kastamonu Lahikası:73-74
Ahiretin varlığına ;
Geceden sonra sabah, kıştan sonra yaz geleceği kat'iyetinde inanan biz müslümanlar,ahiret hayatını daha önemli ve öncelikli görseydik;
Âhirete; ''dünya veremedik, âhiret alır mıydınız'' muamelesi yapmazdık.
Davranışlarımıza kişisel gelişim uzmanlarının görüşlerine göre balans ayarı yapmak yerine, kendimize Kur'an ve sünnet ölçülerine göre çeki düzen verirdik.
Ticarette ister alan, ister satan taraf olalım her ne durumda ve her ne pahasına olursa olsun kazanan taraf olmaya azmetmezdik.
Çocuklarımızın iyi okullar okumaları için gösterdiğimiz gayretin onda birini ulûm-u dîniyeyi kazanmaları için sarfederdik.
Ogün orada önce nelerden sorguya çekileceğimizi öğrenip, önce o soruların cevaplarını hazırlamaya bakardık.
Değil bir farzı, belki âdâp nev'inden bir sünneti dünyanın hiç bir menfaatine değişmezdik.
Kendimize soracağımız; ''Bunun hesabını verebilir miyim? ''sorusuna ''evet'' cevabı vermeden hiç alışveriş yapamazdık.
Zaman savurganlığında bunca cömert olmaz, her giden günün ardından ''sermayem azalıyor'' endişesini yaşardık.
Kimse bizi sorguya çekmeden önce ağzımızdan çıkmaya çalışan her sözü önce öz denetimden geçirirdik.
Oturup gerçek yatırımın ne olduğu üzerine daha fazla kafa yorardık.
Kadınlar kocalarına daha itaatli, kocalar eşlerine daha şefkatli olurdu.
Komşularımızın bizden hiçbir şikayeti olmazdı.
Amellerimizde niyetlerimizi derinden derine sorgulardık.
Namazlarımız kaça göçe olmaz, Kur'an kitaplığın en üstünde öylece beklemezdi. Her an öğütlerini bize ulaştırmak üzere evin en işlek odasında hemen ulaşılıverecek bir yerde yerini alırdı.
Âhiret hayatı, hayatımızda daha öncelikli olsaydı dünya hayatımız daha mutlu, iç âlemimiz daha zengin,daha huzurlu, insanlığımız daha derinlikli olurdu.
İnsanlara, sahip oldukları menkul- gayri menkullere göre değil, ilimlerine, takvalarına , ahlâklarına göre değer verirdik.
Semayeyi bütün bütün tüketmeden, Allah kendimize çeki düzen vermeyi nasip etsin inşaallah.
Van;Muradiye Şelalesi ve Asma köprüsü
Etiketler: Kura'an, Risale-i Nur